Haydarpaşa’ya bakarken, İstanbul’un sessizliğinde huzur arıyorum. Saat lanet 2’yi 37 bıçaklıyor resmen. Mışıl mışıl uyuması gereken bedenim yatağında değil.. Karı dırdırının baskısıyla evi terk etmiş bir biçimde, vapur seferlerinin dahi durduğu vakitte Ahmet Kaya dinleyen birkaç efkarlı elemanın yanında, camına tek tük yağmur damlaları çarpan, şükre layık sıcak bir arabanın içindeyim..
Sol yanımda belki eski sevgiliye, belki patrona tonlarca küfür diye devam edecektim ki küfürlerin sahibi çıktı ortaya.. Sevgili… Aldatılmış bir adam hala sevdiğini söyleyerek küfrediyor camın öte yanında.. Aşık olmamış arkadaşı ise teselli veriyor ona.. Karınları acıkmış durumda sohbetlerine kulak misafiri olduğumdan haberleri yok. Hafif korkuyla karışık bilgisayarımın ekran parlaklığını düşürdüm.. Nihayetinde yarı sarhoş yarı efkarlı, 95 model amortisörleri kesilmiş Şahin S sahipleri.. Modelini nerden mi biliyorum? Sağ arka kapısında aracın satılık olduğuna dair bir a4 kağıt var, ordan biliyorum..
Rıhtım düşündüğümün aksine akşam vaktine göre daha kalabalık sanki.. Gece 2 buçuk olmasına rağmen herkes buraya dökülmüş.. Buradaki araçlarda duran herkesin sol yanımdakiler gibi olduğunu düşünürsek eyvah bu gençliğin haline.. Sizin canınızı kim yaktı brem? Kim kıydı sizin aşkınıza, gençliğinize…
Yok yok, şükür ki herkes böyle değilmiş.. Hemen sağ yanıma beyaz bi’ Renault Broadway yanaştı. Sesli bir müzik var, sözleri ise şöyle: “Varsa şekerin patlayalım şekerim..” Bildiğimiz tirreklerden veya diğer adıyla apaçilerden… Sanırım aralarında en normalleri benim bunların. Şuan burada en normali bensem çok güzel bi’ şey bu.. Neticesinde çevresine zararsız, uykusuzluğunu klavyeyi döverek çıkartan akıllı uslu bi’ insanım.. En olması gereken şeyde oldu şuan.. Arkadaşlarla toplu şekilde denize işeme ayini… Hemen ardından gelen Haydarpaşa’yı arkaya alıp poz verme ritüeli.. Atarsınız artık anı niyetine..
Dahası mı ne oldu? Tam noktalarımı koymuşken camıma iki tıklattılar.. Bizim fotoğrafımızı çekebilir misin? Çektim, çokta güzel fotoğraf çektim.. Onlarda bu iyiliğime karşılık temiz bardaklarının olduğunu, istersem onlarla içebileceğimi teklif etti. Sanırım içki içenler arasında bu güzel bir olay, içki masasına davet edilmek yani.. Net olarak trafik levhası olarak tanımladığımız tipler bunlar.. Şimdiyse tam bir atışmanın ortasındayım. Sağımdaki beyaz arabadan “Çakkıdı çakkıdı” şarkısı, onlara diss olaraktan solumdaki kırmızı arabadan son ses tabiri caizse bu bebelerin patlayacakları müziklerden.. Beyazlı yenildi, kıstı müziğini kapattı kapasını.. Tabi bizim bebeler coştu.. Ama yalan değil, güzel ses sistemi döşemişler arabaya.. Hay çakayım arkadaş, gitti güzelim manzaranın edebiyatı.. Yalnız yakınmam yalandan, sevdim burayı şuanda.. 2 dakika önce aşk acısı çekip “Seviyorum ulan!” diye bağıran herif şimdi “Ulalala ver ses veeer!” diye bağırıyor.. Buna ne denir ki, hadi bana eyvallah Haydarpaşa, benim kelimelerim tükenir burada. 2 ayrı müziğin tam ortasında harfler dökülmez oldu..
Önceki yazım: Ben de unuturum