Oğlum 4’e geçti. Tayinim çıktığı için eski okulunu bırakmak zorunda kaldı ve yeni okulunda ilk haftasını bugün doldurdu. Okulun 2.günü önlüksüz geldi eve. “Ne oldu?” diye sorduğumuzda “Demire takıldı baba, yırtıldı, kocaman yırtıldı hem, ben de çöpe attım.” dedi. Annesi her ne kadar şaşırsa da kızmadık elbet, başka bir tane vardı nasılsa, hem olmasa da alırdık yenisini.
3.günü beden eğitimi dersimiz var dedi ve eşofman takımını koydu çantasına. Sevindik, bu yaşta kendi eşyalarını kendisi hazırlaması güzel bir davranış diye düşündük annesiyle beraber. Akşam oldu, eve döndü bizim ufaklık. Annesi “Eşofmanlarını ver de makineye atayım oğlum.” dediğinde “Anne.” dedi, “Top oynarken yuvarlandım, onlar da yırtıldı. Yırtılınca da ben de attım.” Yine kızmadık, sadece “Tamir edilebilir bir yırtık olabilirdi, annen dikerdi ve ihtiyacı olan birisi kullanabilirdi oğlum, diğer sefer böyle bir şey olursa atma eve getir.” dedim, “Bir daha yırtılırsa getiririm babacım.” sözünü aldım.
4.gün, yani Perşembe günü sabahı yeni aldığımız spor ayakkabılarını çantasına koyduğunu gördük, annesi merak etti soracaktı ki engelledim, o da sormadı. Akşam eve geldi bizim ufaklık, ayakkabıları yoktu çantasında, ses etmedik.
5.gün, yani bugün sabah annesi üzerine ceketini giydirdi. Bizim ufaklık da “Anne üşüyorum, büyük ceketimi de giymek istiyorum.” dedi. Annesi “Olur mu aşkım öyle, rahatsız olursun, çok kalın gelir.” demesine rağmen ısrar etti, “Bırak hanım.” dedim, “Giysin bakalım.” 2 ceketi üst üste giyince kardan adama benzedi bizim ufaklık, o şekilde gitti okula, ses etmedik.
Akşam oldu ve okuldan almaya gittik ufaklığı hanımla beraber. İstiklal Marşı’mız okundu falan çocuklar tek tek dökülüyor kapıdan. Göründü bizim ufaklık da ileriden, yanında günlerdir götürdüğü kıyafetleri giyen başka bir çocukla beraber geldi yanımıza. “Anne, baba. Bakın bu en yakın arkadaşım Mehmet.” dedi. Eğildi hanım, “Çok memnun oldum Mehmet.” dedi, Mehmet’i bir görün ama, nur saçıyor yüzü. Bizi bir tebessüm aldı ki sormayın. “Hadi.” dedik, “Mehmet seni bırakalım evine.” İlkin utandı, sıkıldı ama hanımın tatlılığına dağ olsa dayanmaz ki karşısındaki küçücük bir çocuk. Bindik arabaya koyulduk yola, 5-6 dakika sürdü, fazla uzak değilmiş. İndik arabadan hepimiz, benim hanım Mehmet’e döndü ve “Mehmet, hadi annenlere seslen de tanışalım oğlum.” dedi. O anı tarif edemem size, “Annem ve babam.” dedi, durdu ve yutkundu “Öldüler.” diye devam etti gözleri dolu şekilde. Beklemediğimiz bir cevaptı ve şok olmuştuk, hanım konu bir an önce dağılsın diye “Kiminle kalıyorsun?” diye sordu Mehmet’e, “Babaannemle kalıyorum teyze.” dedi Mehmet gözlerini ovcalayarak. “Hadi, onunla tanıştır o zaman bizi Mehmetcim, evde mi?” diye sordu hanımım. Küçük adımlarıyla koşarak gitti eve doğru bizim ufaklıkla. Ardından da ağır adımlarla biz yürüdük. Tek odalı, bolca rutubetli, boyaları dökülmüş bir evdi burası, selam verdik içeri girerken. Yerinden kalkamayan babaannesinin sağlık durumu hiç iyi görünmüyordu, hanım Mehmet’le bizim ufaklığa “Hadi, siz gidip dışarıda biraz oynayın oğlum.” diyerek bahçeye gönderdi küçükleri. Onlar çıktığında başladı yaşlı kadın ağlamaya. Mehmet’in anne ve babası bu yaz trafik kazasında hayatlarını kaybetmişler, geriye sadece Mehmet ve o kalmış. Başka bir akrabaları da yokmuş. Konu komşudan gelen yardımlarla geçiniyorlarmış. Zar zor konuşuyordu kadıncağız, o konuştukça biz eziliyorduk cümlelerinin altında.
Durumları belliydi, yapabilecekleri pek bir şey yoktu. Kadının sağlık durumu iyi değildi, burada kalsalar Mehmet de iyi olmayacaktı. Hanımın gözler dolu şekilde döndü bana, “Bitanem.” dedi, “Evimiz çok müsait, onları yanımızda ağırlasak, ben bakarım onlara, yük olmazlar bize. İzin verir misin buna, olur der misin?” Bunu duyduğumda bir kez daha aşık oldum ona. Yaşlı kadının iyi şekilde bakılmaya ihtiyacı vardı, Mehmet’in de sıcak bir yuvaya. Bizim ufaklığı çağırdım yanıma, “Mehmet bizimle kalsın ister misin?” diye sordum, gözlerinin ışıldadığını gördüm o an, çok sevinmişti, çocuk şivesiyle “Hep, hep, hep” dedi. Hanımıma dönüp “Evin reisi tamam dedi hanım, bize laf düşmez.” dedim, çok sevindi. Hüzün göz yaşları sevinç göz yaşına döndü.
Evimizin bir odasını ayırdık Mehmet’in babaannesine, güzel şekilde de ayarladık. Ufaklığın odasına bir yatak daha aldık, yeterince genişti evimiz, hiç sorun yaşamadık. Bizim ufaklığı görmelisiniz, havalara uçuyor sevinçten.
Bize taşınmalarından birkaç ay sonra Mehmet’in babaannesi vefat etti. Mehmet ve bizim ufaklık okuldaydı, çıkışta abim aldı onları ve kendi evine götürdü. Yengem bizim ufaklığı çok severdi, Mehmet’e de kanı baya kaynamıştı. Kendi çocuklarından ayrı tutmazdı. 1-2 gün onlarda kaldılar, biz de hanımla cenaze işlerini hallettik. Mehmet çok güçlü bir çocuktu fakat yine de bu acıyı yeniden tatmasını istemedik. Eve geldiklerinde babaannesini aradı, göremedi, bize sordu. Zar zor da olsa söyledik, dedim ya çok güçlü bir çocuk… Sarıldık birbirimize, bir yandan ağlıyor bir yandan sımsıkı sarılıyorduk birbirimize.
Mehmet artık bizim oğlumuzdu, ufaklığınsa kardeşi…
Bugün yaşları 18 oldu. Hiçbir zaman ayrılmadılar birbirlerinden, hiçbir zaman ayırmadık birbirinden. Kavga ettiler elbet ama hiçbir zaman üveyliğini hissettirmedi ufaklık, Mehmet’te hiçbir zaman yadırgamadı bizi. Kandan olmasa da candandılar artık…
Ufuk ÇINAR – 15.03.2017 – Çarşamba 18.35 – Bursa
“Kendi yetimini veya başkasına ait bir yetimi himaye eden kimseyle ben, cennette şöyle yan yana bulunacağız.”Hadisin ravisi Malik İbni Enes, -Peygamber Aleyhisselam’ın yaptığı gibi- işaret parmağıyla orta parmağını gösterdi. (Müslim, Zühd 42.)
“Bir kimse sırf Allah rızası için bir yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç teline karşılık ona sevap vardır”. (Ahmed ibni Hanbel, Müsned, V, 250.)
“Bir kimse, Müslümanların arasında bulunan bir yetimi alarak yedirip içirmek üzere evine götürürse, affedilmeyecek bir suç işlemediği takdirde, Allah Teala onu mutlaka cennete koyar”. (Tirmizî, Birr 14.)
Önceki yazım: İlk Trafik Kazamı Yaptım - Motordan Düştüm