Hiçbir şeyin umrunuzda olmadığı bir an vardır, en azından artık öğrendim, varmış. Açık kasa transitin kasasında gece yarısında annenizin kucağına uzanıp bulutsuz gökyüzünü izlerken anladım, benim hiçbir şeyi takmadığım an tam da bu anmış.
O kadar güzel bir manzara var ki önümde yazmazsam olmazdı, unuturdum hissiyatını. Doğrudan kaleme yapışmadım elbette, önce keyfini çıkardım uzunca, sonrasında ver elini Beyaz’a…
Havanın soğukluğunu kıran sıcaklık annemin dizinde oluşumdan ibaret, tıpkı 4 aylıkken dizlerinde sallandığım an kadar huzurlu şuan. İnsan yapımı bir tenekenin kasasında bu kadar zevk aldığımı hatırlamıyorum, her ne kadar yol aydınlatma ışıkları ve yüksek binalar anı mahvetmeye çalışsa da annemin sıcaklığı ile gökyüzünün muhteşemliği izin vermiyor bu duruma. İnanın bana, yanımdan geçen kamyonlardaki ineklerin tezek kokusu bile mutluluk hormonu benim için şuanda. Onlarca büyük derdimin yanında tüm doğallıklar adeta uyuşturucu etkisi yaratıyor gönlümde. Morfin almışım da hayatı toz pembe görüyorum gibi.
Bu satırları yazmak, bu kelimeleri dokumak… Yıldızlar iğnem oldu gökyüzü ipliğim. Her harfimde yıldızların işçiliği ve gökyüzünün kalitesi… Belki siz hissedemiyorsunuz şuan ama kelimeler inanın bana, kifayetsiz benim için. İçinde bulunduğum an nirvanalarımdan birisi ve bu anın daha fazla tadını çıkarmak için bırakıyorum artık kalemimi..
Yıldızlarda görüşürüz…
Önceki yazım: Kim daha yalnızdır?