Ütopya

10 Şubat 2018 (Cumartesi) - 19:38 - Ufuk ÇINAR

Acıyacak canın, pişmanlıklar çökecek düşüncelerine, pembe bulutlu ütopyalarına karanlıklar hükmedecek. Altın sarayın paslanmaya başlayacak, küf tutacak güzellik aynaların. Kapıların gıcırdayacak, attığın her adımda çürüyen mermerlerin hassaslığı bozacak yürüyüşünü. Gözyaşların eşlik edecek adımlarına, kelimelerine, düşüncelerine.

Kuş tüyünden yapılmış yastığın bozacak güzellik uykunu, yaşlılık çökecek her saniyesinde hücrelerine, ruhun ağır gelecek bedenine. Heybetli sarayının balkonuna çıkacaksın, rengarenk krallığının karabasanlara nasıl teslim olduğunu göreceksin, aşağıya bakacaksın belki çözümdür diye, yanıldığını anlayacaksın saniyeler sonra. Yine gireceksin odana, daha da kapanacaksın sarayına. Halkının karanlığın içinde toza dönüştüğünü düşündükçe mezar olacak yatağın. Uykuya dalacaksın, güzellik değil, ölüm uykusu. Çünkü uyuduğunda daha da çökecek krallığın, daha da kararacak sokaklar. Son meşale söndüğünde yerle bir olacak ülken ve senin bedenin çürümemiş, ruhun teslim olmamış olacak tanrıya. Senin cehennemin, göz yumduğun karanlık olacak halkının küle dönmüş vücutları arasında. Attığın her adımda içinden bir şeylerin eridiğini fark edeceksin, anka mucizesi gerçekleşmeyecek insanların için. Yapabildiğin tek şey, olduğun yerde dizlerine kapanıp ölümü beklemek olacak. Zaman geçecek, rüzgarlar esecek bir ses duyacaksın. Azrail olması için dua ettiğin o ses, o ses kurtarıcın olacak senin. Seni, karanlığa gömülmüş ülkenden çıkartacak kişinin sesi olacak. O kadar çaresiz kalmış olacaksın ki dost mu düşman mı düşünmeden sarılacaksın o insana. Yeni bir krallığa gideceksin, belki gök kuşağı süslemeyecek sokaklarını, bulutları pembe olmayacak eskisi gibi. En azından karabasanlar gezmeyecek sokaklarda, en azından içine çektiğin nefeste halkının külleri gitmeyecek ciğerlerine.

Önceki yazım: Hazana Özenme - Meryem Gülseven

Yorum gönder