Bunu fark ettim, başımı yastığıma koyup uykuya dalmadan önceki o tatlı düşünce evresinde tonlarca kelimeyi birleştirip makaleler oluşturuyorken bunları yazıya çeviremiyorum, haliyle söz uçar yazı kalır muhabbetindeki yazılar ortaya çıkmıyor. Mesela baskıdan uzak huzura yakın başlıklı bir deneme yazmak için girdim bloguma, şuansa içi bomboş harf öbekleri döküyorum. Çok mantıksız, her şey bu kadar yolunda olduğu için mi yazamıyorum? Vakti zamanında birisi “Sadece kötüyken yazar insan.” demişti de karşı çıkmıştım, “Yoo, ben çoğu zaman iyiyken yazıyorum.” diye. Bir tartışmaydı tutmuştu sonuçta “İsteyen istediği zaman yazar.” a bağlanmıştı konu. Bugünse fark ettim ki iyiyken pek yazmıyorum ben. Genellikle kötü şeyler olduğunda, mesela “Ölüyordum, Çok da Güzel Ölüyordum.” veya “Ütopya ya da “Gören Gözle Kör Olmaktır En Kötüsü“… Ne oldu bana? Ben ne oldu da güzellikleri yazamaz oldum, her şeye iyi yönünden bakmaya çalışan ben her şeyin kötü yanını yazar oldum? Mesela bu yazım bile, hangi satırı iyi bu yazının, hangi kelimesi güzel?
Bir şeylerin değişmeye başladığı zamandayım sanki.. Biraz önce sorduğum soruya artık şu cevabı veriyorum: “Yazamadığını fark etmen güzel Ufuk, her şeye iyi yönünden bakamadığını fark etmen güzel..” Aynen öyle, iyileşiyorum, ben iyileştikçe kelimelerim iyileşiyor, cümlelerimde kelebekler uçuyor… Kısacası ilk cemre bedenime düştü, ikincisi ise beyazlarıma.
Bazen kendime kendimi hatırlatmak için okuyorum şu yazımı: “Ben Ufuk’um, Ben Çınar’ım. Bunu Herkes Söyleyemez.”
Önceki yazım: İyi Ölüyordum Çok da Güzel Ölüyordum