Cesetler kaybetmez, yaşayanlar kaybeder.

3 Ağustos 2017 (Perşembe) - 0:51 - Ufuk ÇINAR

writer-wallpaper-1366x768

Yazmak…. Yazmaya başladığınızda duramazsınız, yazmaya başladığınızda artık tedavisi olmayan bir lanete bulaştınız demektir. Bu lanet sizi yüceltebilir ve yücelttiği en son noktadan da bir anda yere bırakabilir. Çünkü yazmak gerçek bir lanettir, ölümsüzlük gibi..

Yazmak aslında ölümsüzlüktür, bedeniniz bir gün çürüyüp gitse de düşündüklerinizi aktarmışsanız bir kağıda asla ölmezsiniz akıllarda. Sizin gibi olanlara dokunursunuz, kalpleri ısıtır ya da o kalplerde kendiniz için nefret tohumları ekersiniz, bu, lanetin en kırılgan noktasıdır. Arayı bulamazsınız, bir tarafınız olmalı. Yazıyorsanız tarafsız olamazsınız, çekimser davranamaz ve bilmiyorum diyemezsiniz. Çünkü yazmak en başında bir cesaret işidir, herkes kolay kolay yazamaz, yazmaya başladıklarında ise düşünceleri teslim olur kelimelerine. O kelimeler bazen bülbül olur şakır, mutluluk saçar etrafa bazen bir diken olur battığı kişiyi zehirler ve ölüm getirir. Ölen kişi çoğu zaman zehirlenen değil, yazandır. Çünkü cesetler kaybetmez, yaşayanlar kaybeder. Zehre maruz kalan artık bir cesettir, zehirli kelime ağacının bahçıvanı ise bir katil…

Bahçıvanın sadece zehirli ağaçları yoktur aslında. Zehirli olanların yanında binlerce farklı ağaç bulunur ve bu ağaçlar zamanla gelişmiştir tıpkı bir tohum gibi. Tohum ekildikten sonra fidana dönüşür, fidan ise köklü bir ağaca. Bu fidanın beslenme şekline göre kimi zaman zehir salgılar kimi zaman ilaç, kimine deva olur kimine ölüm. Alakasız ama küçük de bir not: En etkili ilaçlar en tehlikeli zehirlerden üretilir. Dolayısı ile bahçıvanlar kimi zaman hayatında olmaması gereken kişileri zehirler.

Bahçıvanlığa dönelim…

Aslında herkes birer bahçıvandır, herkesin binlerce ağacı vardır faydalı veyahut zararlı. Ama insanlar ağaçlarını genellikle kafalarının içinde milyonlarca elektriksel aktiviteden ibaret tutar, kelimelere dökmez, dolayısı ile kimseye faydası ya da zararı olmaz. Bu da onların hepsini sadece insan yapar, sıradan birer insan. Bahçıvanlar ise düşüncelerini o karmaşadan kurtarıp herkesin görebileceği bir yere eken kişidir. Ektikten sonra ise utanmadan ve gocunmadan biçen kişi. Ne yetiştirdiğini herkese açık açık gösteren kişi… İki yüzden uzak, yalanlanamayan, iftira atılamayan kişidir bahçıvan…

Bahçıvan, yazandır…

Eğer bir yerlerde bir şeyler yazmışsanız artık geri dönüşü olmaz, ben yazmadım ben söylemedim diyemezsiniz, bu da iki yüzlülüğün en büyük düşmanıdır, aksini iddia ederseniz kendinizi yalancı çıkarırsınız. O yüzdendir ki yazmak gerçek bir cesaret işidir. Sadece konuşmak ise korkakların ve iki yüzlülerin en sevdiği şeydir çünkü her daim aksini iddia edebilirler.

Sıradan insanlıktan çıkıp birer bahçıvan olun…

Güzel ağaçlar yetiştirin, deva olun insanlara. Varsa nefretiniz kelimelerle anlatın, ister edebi şekilde ister açık açık. Yalnız kalmaktan korkmuyorsanız yazmak sizin en büyük ilacınız olacaktır. Yalnızlığı göze alamıyorsanız hiçbir zaman toprağa dokunmayın. O korkaklık toprağı da kirletir, bırakın toprak cesur kalsın.

Düzenleme öncesi (İlk hali):

Yazmak…. Yazmaya başladığınızda duramazsınız, yazmaya başladığınızda artık tedavisi olmayan bir lanete bulaşmışsınız demektir. Bu lanet sizi yüceltebilir ve yücelttiği en son noktadan da bir anda yere bırakabilir. Çünkü yazmak gerçek bir lanettir, ölümsüzlük gibi..

Yazmak aslında ölümsüzlüktür, bedeniniz bir gün çürüyüp gitse de düşündüklerinizi aktarmışsanız bir kağıda asla ölmezsiniz akıllarda. Sizin gibi olanlara dokunursunuz, kalpleri ısıtır ya da o kalplerde kendiniz için nefret tohumları ekersiniz, bu, lanetin en kırılgan noktasıdır. Arayı bulamazsınız, bir tarafınız olmalı. Yazıyorsanız tarafsız olamazsınız, çekimser davranamaz ve bilmiyorum diyemezsiniz. Çünkü yazmak en başında bir cesaret işidir, herkes kolay kolay yazamaz, yazmaya başladığınızda ise düşünceleriniz teslim olur kelimelerinize. O kelimeler bazen bülbül olur şakır, mutluluk saçar etrafa bazen bir diken olur battığı kişiyi zehirler ve ölüm getirir. Ölen kişi çoğu zaman zehirlenen değil, yazandır. Çünkü cesetler kaybetmez, yaşayanlar kaybeder. Zehre maruz kalan artık bir cesettir, zehirli kelime ağacının bahçıvanı ise bir katil…  

Yargısız infaz yapmayalım; bahçıvan katil olmayabilir, ne de olsa en etkili ilaçlar en tehlikeli zehirlerden üretilir. Bahçıvanın sadece zehirli ağaçları yoktur, o ağaçların yanında binlerce ağaç bulunur ve bu ağaçlar zamanla gelişir tıpkı bir tohum gibi. Tohum ekildikten sonra fidana dönüşür, fidan ise köklü bir ağaca. Bu fidanın beslenme şekline göre kimi zaman zehir salgılar kimi zaman ilaç, kimine deva olur kimine ölüm.

Bahçıvana geri dönelim.

Aslında herkes birer bahçıvandır, herkesin binlerce ağacı vardır faydalı veyahut zararlı. Ama insanlar ağaçlarını genellikle kafalarının içinde milyonlarca elektriksel aktiviteden ibaret tutar, kelimelere dökmez, dolayısı ile kimseye faydası ya da zararı olmaz. Bu da onların hepsini sadece insan yapar, sıradan birer insan. Bahçıvanlar ise düşüncelerini o karmaşadan kurtarıp herkesin görebileceği bir yere eken kişidir. Ektikten sonra ise utanmadan ve gocunmadan biçen kişi. Ne yetiştirdiğini herkese açık açık gösteren kişi… İki yüzden uzak, yalanlanamayan, iftira atılamayan kişidir bahçıvan…

Bahçıvan, yazandır…

Eğer bir yerlerde bir şeyler yazmışsanız artık geri dönüşü olmaz, ben yazmadım ben söylemedim diyemezsiniz, bu da iki yüzlülüğün en büyük düşmanıdır, aksini iddia ederseniz kendinizi yalancı çıkarırsınız. O yüzdendir ki yazmak gerçek bir cesaret işidir. Sadece konuşmak ise korkakların ve iki yüzlülerin en sevdiği şeydir çünkü birisinin yanında “a” derken diğerinin yanında “ben a demedim, b dedim” der ve yalanı ortaya çoğu zaman çıkmaz. Çünkü konuştuğu o kişi genellikle birbirine düşman insanlardır ve bu sana “a mı dedi yoksa b mi dedi?” diye sormazlar. Ama o kişi düşüncelerini kaleme alırsa tarafını belli eder ve hiçbir şekilde bu duruşu yok edemez.

Önceki yazım: Başlığı olmayan bir yazı

Yorum gönder