Yazımın uzun olacağı hakkında küçük bir ipucu ile başlamak istiyorum. Çünkü yine öfke sonrası sakinlikte yazılan bir yazı..
Artık iyice öğrendim. Yaşadığım olaylardan ders çıkartmazsam, çıkarttığım dersi uygulamazsam sabır uğramıyor pek bana. “*mına koyayım, tıkandım!”
Gerçek anlamda tıkandım, aklımda cümleler kol geziyordu yazıya başlamadan önce. Şimdi ise tek kelime dökülmüyor parmaklarımdan. Sebebi ne peki? Öfke mi yoksa nefret mi? Nefret biraz ağır oldu sanırım, Allah’a şükür hala kimseden nefret etmek için bahanem yok. E yazmaya başladıysam öfkemde kalmamıştır herhalde. Bakın, açıldım yine.
Öğüt tarzında gideyim, size değil kendime. Yaşadıklarınızdan ders çıkarttıysanız eğer, uygulayın. Uygulayamıyorsanız eğer, sabredin. Sabrınız abuk subuk savunmalarla, terbiyesiz ithamlarla sınanıyorsa da en mi güzeli susun. Çünkü susmazsanız yanlış şeyler yaparsınız. Misal, özür bekliyorken bir de rezil ediliyorsanız ikili dialogta, cevap veripte düşürmeyin kendinizi gözden yere. Çünkü konuşursanız, eee sabırda sınandı neticesinde, kırarsınız. Yetmez, bağırırsanızda “Bana bağıırma!” gibi edalarla karşılaşırsınız. “Yahu sen kimsin ya, beni böyle sinir edip, bana böyle davrandıktan sonra ‘Bana bağırma!’ diyebiliyorsun.” diye sorarsanız bu seferde gönül almak zorunda kalıp, hak ettiğiniz özrü bile almadan suçlu çıkarsınız. O yüzden susun. Çünkü susmazsanız, haksız çıkarsınız. Susun, susun ki hatalı olan anlasın hatasını. Anlamadı mı? Susmaya devam edin. Hatasının farkına varıp gelir güzelce affettirirse kendini, affedin. Yapmıştır bir hata, önemli olan farkına varıp kendini affettirmesi. Amma velakin, eğer hatasının farkına varmayıp kendini hala savunarak yola devam etmeye çalışıyorsa bu sefer ilerlemeyin. Susmanız yetmemişse, bu sefer durun. Yola devam etmek isteyen tek başına o yola devam edebilir. Ama siz bir kere ödün verirseniz saygısızlık gibi bir çatlağa, o çatlak dönüşür sizi boğacak koca bir tufana.
Şimdi demem o ki, yaşadıklarımdan güzel dersler çıkartıyorum. Pişman olmuyorum. Malumunuz, ben pişmam olmam ders çıkartırım. Artık sözle özün uyuşmadığı her davranışta yeni bir ders çıkartıp yeni yeni sınırlar çiziyorum etrafıma. En yakınım olsa o sınırı hak etmediği sürece, geçemez. Hak etmekten kastımda sürekli suistimal değil tabii ki, kendisini bi’ halt sanıp hatasını savunanda o sınırı geçtiği her seferinde gerekli cezayı yani sus payımı alır. Ancak onlarca güzel davranışı arkasına almış olan insan kazanır benim sınırımı geçmeyi. Öylesi geçsin zaten, bilirim ki yansıttığı şekilde değildir olay. Ama yine bilirim ki, tekrarlanan bir hata varsa ortada, yansıyan şekil tek gerçektir. O yüzden benim karşımdaki insan, hele ki benimle eşit olmayan bir insan bana karşı bilgiçlik, bana karşı saygısızlık ve yine bana karşı kendini bilmişlik yapamaz. İşte tamda bu yüzden sınır meselesini iyice kavradım. Kime karşı nasıl tavırlar sergilemem gerektiğini, kime nasıl sınır koymam gerektiğini iyice kavradım. Çünkü artık yaşadığım her olayda gerçekten ders çıkartıp, aynı hataya tekrar göz yummuyorum. Çünkü bir sefer göz yumarsam o hata ikinci sefer yapılır ve bunu 3, 4 ve devamı izler…
Önceki yazım: 13 harf ve 2 kelime
1 Yorum