Dönelim mi masumane zamanlarımıza.. Hani en tatlı, en keyifli, en insan olduğumuz zamanlara.. Bırakın ipin ucunu kaçırdığımız bu günleri, dönelim mi ipin bile ne olduğunu bilmediğimiz zamanlara?
Arkaplanda dinleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=h5I2RfJcfic
Hayat acımasız, adil değil, eşit değil.. Büyüklerin en çok sarf ettiği cümleler ve türevleri bunlar.. Çocuklarınsa ? Mesela bugün Miraç (10), Ege (7), Eymen (5) ile birlikte ABD’den bir uçak kaçırdık, daha doğrusu uçak kaçırma planları yaptık. Polisleri Eymen oyalayacak, uçağı Miraç kullanacak, Ege, Ege ne yapacak düşünmedik, neyse o da biz koştukça koşar ya da kardeşi Eymen’i kollar.. Görev adı: ABD’den uçak kaçırmak. Plan: Doğaçlama…
Günün güzel olaylarındandı sitenin girişinde ellerimizde soğuk çaylarımızla uçak kaçırma operasyonu planlamak.. Ege ve Miraç’tan yanak aldıktan sonra Eymen’in “Ufuk abi bana da yap…” demesi. En büyük dertleri bisikletlerinin tekerinin sönmesi.. Bizim en büyük derdimiz, evet evet bizim, yetişkin çağına yavaştan giriş yapan içindeki çocuğu ağır ağır öldüren bizim? Aslında hiçbir derdimiz yok. Dışarıdan bir gözle baksak gerçekten hiçbir derdimiz yok. Sağlık, sıhhat yerindeyse hiçbir derdi olmamalı insanın. Sağlık bile arada gidiyor elden, varın görün o da dert değil aslında, geri geliyor neticede.. Ege’nin çok büyük bir derdi var aslında ama çocuk ya işte, bilmiyor neyin ne olduğunu.. Kemik erimesi, doktorların 20-21 yıl ömür biçtiği bu melek bilmiyor henüz. Bunu üzülün ya da yazımı dramatize edeyim diye söylemiyorum, sadece küçükken ki dertlerimize odaklamaya çalışıyorum sizi. Twitter hesabımda bahsettiğim gibi küçükken paylaşmayı iyi biliriz, kin gütmeyiz, çözüm yöntemlerimiz vardır her zaman. Bugün attığım şu 2 twitten sonra siteye geldiğimde karşılaştığım olay… Anlatıcam. Önce twitlere geçelim.
Çocukluk, insanın en masum zamanıdır. Yoklukla başa çıkmayı çok iyi bilir. Top patladığında ortak top alırlar (sosyal yardımlaşma). Para yoksa gazeteleri top şekline sokup sıkıca bantlarlar ve kaldıkları yerden son derece mutlu şekilde devam ederler. Büyüdükçe zorlaşmaz aslında hayat,büyüdükçe her şeyi parayla çözmeye alıştığımız, dışarıya verdiğimiz izlenimi çok fazla önemsediğimiz için kendimizi zorlukların içine sokarız. Makyajsız sokağa çıkmayan çocuk yoktur, tişörtüm kirli diye bakkal amcasından utanmaz bir diğeri. İçinizdeki çocuğu asla öldürmeyin
Arabaya yakıt aldıktan sonra siteye geldim, benzinlikten de yarım litrelik teneke soğuk çay aldım, yudum yudum içerek geldim, normalde anında dibini görürüm. Apartmana gireceğim sırada Eymen’i gördüm, o da beni. Seveyim diye yanıma çağırdım, “Ufuk abi, içeyim miiii?” diye sordu, uzattım. Lıkır lıkır içti, “Soğuk, dikkatli iç.” dedim, nefes aldı devam etti içmeye. Abisi Ege geldi, ardından Miraç. Ege “Ufuk abi, ben de içebiliy miyiiiiim?” dedi, ona uzattım. Miraç durur mu “Ben de, ben de, ben de”. O da içti. Henüz 2-3 yudum aldığım soğuk çayım 3’ü arasında sırayla elden ele dolaştı. Hepsi güzelce içti, Eymen diyor ki “Oh be, susamıştım ne güzel oldu.” 5 yaşındasın henüz, artist!
Bu anda gördüm ki bugün attığım bu tweet dizisi gerçeği pekala yansıtıyor. Bugün gördüm ki büyüdükçe paylaşmayı bırakıyor, insanlara insan değil de karakter gözüyle bakıyoruz. Sırf insan olduğu için yanında olmuyoruz da karakteri iyi bir insan, üzülüyorsa desteğe ihtiyacı vardır şeklinde düşünüyoruz. Hayır, bu böyle değil böyle olmamalı. Gazinoda çalışan Aysel de, öğretmen olan Ayşe de, çöp toplayan Murat da, hepsi aslında insan. Karakterleri elbet ki farklı, hangisinin iyi olup olmadığını bilemeyiz. Belki Ayşe para karşılığında not yükseltiyor, belki Aysel kazandığı parayı sokak hayvanlarına harcıyor veya Murat kazandığı üç beş kuruşla kitap alıp okumaya çalışıyor? Bir insanın iç dünyasına girmeden onu yargılayamayız, yargılamamalıyız. Biz bunu beceremiyoruz işte, biz yetişkinler büyüdükçe ön yargıları kıyafet yapıp giyiyoruz üzerimize. O kıyafetler iyice kirleniyor, biz yine de çıkartmıyoruz. Çocuklarda ise hiç böyle değil. Annesi “Aysel’den uzak dur, Murat’dan uzak dur, Murat pis mikrop kaparsın, yanaşma ona!” demediği sürece çocuk için Aysel’in Ayşe’den farkı yok, Murat’ın kendisinden farkı yok. Çocuklarımıza bunu öğretmeliyiz, iyi olmayı değil iyi kalmayı öğretmeliyiz. İyi olmaya çalışmak demek, keza tüm yetişkinlerin yaptıkları bir şeydir, kötü olduğumuz anlamına gelir. Zaten iyi olan bir insan iyi olmaya çalışmaz. Bir çocuk ön yargı kıyafetlerini giymediği sürece iyi kalır ve ne yazık ki bu kıyafetler ona bizler tarafından giydirilir. Şu videoyu göstermek istiyorum size:
Yani demem o ki gelin çocuk olalım.. Biz yapamıyorsak çocuklarımızı çocuk olarak bırakalım, ön yargı kıyafetleriyle dolaştırmayalım sokaklarda. Bırakın kendi kıyafetlerini kendileri diksinler, kendilerine en çok hangisini yakıştırırlarsa da onu giysinler. Bırakın, çocuk kalsınlar.
Önceki yazım: Ne ulan bu kriptik tonsillit?